Körfezin Güzel ve Huzurlu Şehri Havran…

Kocaseyit’in Topraklarında,

Zeytinin Kucağında…

Balıkesir’den Havran’a doğru yolculuğa çıktığınızda yol boyunca çamların yeşiliyle ilerler, ancak hep zeytinin izini sürersiniz. Bilirsiniz ki 45 dk sonra zümrüt rengi dallar ışıldamaya başladığında artık Havran’a yaklaşmışsınızdır. İşte o zaman bir heyecan sarar yüreğinizi.. Neden mi? Çünkü zeytinlerin arasından girerek ulaşırsınız bu güzelim ilçeye.. Zeytin ne kadar özel ise bu yörenin insanı için zeytinlerin içinde var olmak da öylesine özeldir.. Ana yoldan içeriye girdiğinizde sanki saklı kalmış, kendini gizler gibi, huzuru duyumsayarak sakin bakışlarla izlersiniz Havran’ı.. Tıpkı içinde yaşayan insanları gibi sade ve hoşgörülü bir çehresi vardır.

Eğer İzmir-Çanakkale tarafından ise yolculuğunuz, Havran’ın bu taraftaki girişinde, adı gibi kocaman bir yürek karşılar sizi.. Havranlı SEYİT ONBAŞI.. Anıt heykelini izlerken, o an saniyelerle Çanakkale Savaşı’nı hatırlar ve Koca Seyit’in 276 kg’lık mermiyi topa nasıl yerleştirdiğini anımsayarak bu mucizevi olayın baş kahramanının Havranlı olduğunu anlarsınız. Havran gurur duyar onunla.. Her Havranlı; tarihin şanlı sayfalarına destan yazmış böyle değerli bir insanın bu topraklarda doğduğunu, bu topraklarda yaşadığını, bu topraklarda öldüğünü ve ebedi istirahatgahının bu topraklarda olduğunu anlatır tüm konuklarına..

Havran girişinin sağ tarafı boylu boyunca kabristanlıktır. Biraz karamsarlık, biraz hüzün katar bu manzara Havran’a.. Sonra anlarsınız burasının bir “ölüler şehri” olmadığını.. Osmanlı’nın mezar taşı geleneğinin bütün zenginliğini barındıran, ülkemizde artık çok az kalmış sayılı Müslüman mezarlığından birisi olan bu kabristanlıkta, hayranlık uyandıran güzellikleri fark edersiniz.

Havran meydanına geldiğinizde “küçücük bir kasabaymış burası” dersiniz. Neresini gezmeli ki? Sanmayın çay bahçesinde, bir çay içimlik kadar nefesimiz olduğunu… Bizi dinleyin, bizi izleyin!

Kavrulmuş leblebi kokan sokaklarımız vardır bizim… Bu sokakları süsleyen Osmanlı yadigarı tarihi konaklar, cumbalı evler; kimisi ahşaptan kimisi kerpiçten… Zeytinin hasat zamanı ise ziyaretiniz, zamanla zeytinyağının rengini almış tarihi fabrikaların önünden geçersiniz yine bu sokaklarda… Taptaze zeytinyağının içinizi hoşlayan davetkâr kokusuna kayıtsız kalamaz ve açık kapıların birisinden dalıverirsiniz içeriye…

Havran’da doğayı keşfe çıkmalısınız. Kocadağ köyünün tepesinden körfezi seyretmeli, köyün içerisinde yer alan at çiftliğinde ata binmeli, Havran barajına gitmeli, İnönü mağaralarını görmeli, rüzgâr güllerini izlemeli, Eybek dağında yürüyüşe çıkmalı, Gülsüm Ana’da güveçte kuru fasulye yemeli, doğal yaşam köylerini gezmeli… Kısacası Havran’ın bol oksijenli havasında ruhunuzu ve vücudunuzu yenilemelisiniz.

Doğayı keşif sonrası Havran çayı boyunca özel olarak yapılan yolda yürüyüşe çıkmalısınız. Bu esnada, göçmen kuşların konaklama noktası olan Havran çayındaki o güzel canlıları yürüyüş esnasında izleyebilirsiniz.

Ayrıca Havran’a sadece 5 km mesafede bulunan ve bir kaplıca bölgesi olan Bostancı’da birinci kalite termal tesisler vardır. Sağlık ve şifa bulmak için bu tesislerin kaplıca sularıyla yıkanabilirsiniz.

Havran’dan ayrılmadan önce sevdiklerinize Havran’a özgü lezzetlerimizden hediye götürebilirsiniz. Zeytinyağı, kara zeytin, yeşil zeytin, höşmerim, bal, leblebi, karadut lokumu, peynir çeşitleri… Mevsimine göre mandalina, nar, incir, karadut… Hepsi Havran’a özgü damak tadları.. Eğer ziyaretiniz bir Cuma gününe rast gelir ise, körfez bölgesinin en doğal sebze ve meyvelerinin satıldığı pazarı da ziyaret ederek, çevre köylerden köylülerin getirdiği ürünleri de görmenizi tavsiye ederiz. Mevsim otları, ceviz, kestane, kekik, adaçayı, melki, köy yumurtası ve köy fırınında pişirilmiş taze köy ekmeği… Hepsi doğal lezzetinde… Ayrıca Eybek Dağı’nın kaynaklarından gelen ve Havran’ın her köşesinde rastlayabileceğiniz çeşmelerden akan Eybek suyundan içerek, doğal memba suyunun tadına da bakabilirsiniz.

Güzelliklerimizi, tarihimizi, kültürel değerlerimizi ve dostluğumuzu paylaşmak üzere yine Havranımıza bekler, Havranlı ünlü şair Halil Soyuer’in Havran’ın en güzel yerinde bir mermer levhada yazılı olan “HAVRANIM” şiirini okuyarak güzel ilçemize veda etmenizi dileriz.

Yavaş Bir Şehir

Şehrin de halleri vardır, renkleri vardır.
Sonra kokusu, tınısı, kendine has havası vardır.
Kendi olan şehir; daha bir huzur olur, ferahlatır insanı.
Gitmek istersiniz bu şehirden, gidemezsiniz.
Birçok şey vardır: “Bu şehirden uzakta yapamam” dedirten…
Bir şey vardır… Şehrin; halinin üstünde, kokusunun, renginin, tınısının üstünde, ruhunun, taşının, toprağının üstünde, zamanının, mekânının üstünde işte ben buyum diyen bir kimliği vardır.
İşte HAVRAN tüm güzellikleri ve özellikleriyle bu şehir kimliğini yansıtır.
Kokusunu duyar, ruhunu dinler, huzurunu doyasıya yaşarsınız.

Sakinliğin, doğanın ve huzurun hâkim olduğu şehirdir burası… Küçük lokantaların keşfedildiği, pazarında doğal ve organik ürünlerin satıldığı, küreselleşmenin özelliklerini yok edemediği, geçmişin izlerinin silinmediği ve dahi Osmanlı kültürünün vitrini gibidir.

Havran hızlı çalışılan, hızlı yaşanılan ve üretmekten çok tüketen bir şehir değildir. Burası kendi kendine yetebilen, insanların birbirlerinin sıcaklığına sığındıkları, el emeklerini birbirlerine sundukları, hava kirliliğinin olmadığı, park ve yeşil alanlarında çocukların oyunlar oynadığı, el sanatlarına, doğasına, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan ama aynı zamanda alt yapı ve trafik sorunları olmayan YAVAŞ BİR ŞEHİRDİR.

Günümüzde kıymetli tüm bu değerleriyle Cittaslow’un (yavaş şehir) 72 kriterini tamamlayan Havran, Türkiye’nin “Yavaş Şehir” ünvanını almak üzere resmi başvurusunu yapmıştır.